SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TIB BAHSİ

<< 3866 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَعِيلَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ أَبِي الزُّبَيْرِ عَنْ جَابِرٍ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَوَى سَعْدَ بْنَ مُعَاذٍ مِنْ رَمِيَّتِهِ

 

Câbir (r.a)'den rivayet olunduğuna göre;

 

Nebi (s.a.v.), ok yarasından dolayı Sa'd b. Muaz'ı dağlamıştır.

 

 

İzah:

Müslim, selâm; Tirmizî, tıb; İbn Mâce, tıb; Ahmed b. Hanbel, IV, 65, V, 378.

 

Bir önceki hadis-i şerifte de açıkladığımız gibi, bir hastalığı daha hafif ve daha kolay yoldan tedavi imkânı varken dağlama ile tedavi etmek yasaklanmıştır. Ancak dağlamadan başka tedavi im­kânı kalmadığı zaman tedavi için dağlama yoluna başvurmakta şer'î bir sa­kınca yoktur.

 

Nitekim had cezasıyla eli ve ayağı kesilen kimselerin kanlarını dindir­mek için başvurulan yol dağlama yoludur.

 

Fahr-i Kâinat Efendimiz, Sa'd b. Muaz'ın yarasını dağlamak suretiyle bize bu gerçekleri öğretmiştir. Rasûluüah Efendimizin İmrân b. Husayn'ı dağlanmaktan nehyedişinin sebebini de bu şekilde açıklamak icab eder.

 

Siyer kitaplarında açıklandığına göre Hz. İmrân'ın tedavi olmak için dağlanmasını istediği yarası basur yarası idi. Burası çok nazik ve tehlikeli bir yer olduğu için Hz. Nebi buna izin vermedi.

 

Hattâbî, Hz. Nebi'in dağlamayı yasaklamasına sebep olarak iki ayrı önemli sebep daha gösterir:

 

1) Hz. Nebi'in dağlama yoluyla tedaviyi yasaklamasının bir se­bebi de cahiliye araplannın, "Nerede olsanız, sağlam kaleler içinde bulun­sanız yine ölüm sizi bulur”[Nisa 78] kaziyye-i ilâhiyesine aykırı olarak, ölüm ve ka­lımı Allah'ın irade ve kazasına değiî de tamamen maddî sebeplere bağlama­ları ve dağlamanın ölüme karşı kesin bir çare olabileceğine dair inançları idi.

 

Oysa bütün tedavi yöntemleri kesin sonuç almak için yeterli ve mutlak sebep değil, ancak şifa için Allah'ın izni ve iradesi dahilinde birer vasıtadan ibaretti.

 

Hz. Nebi işte bu sözü geçen yanlış inançla kendisine başvurulan dağlama ile tedavi yolunu yasaklamıştı.

 

2) Hz. Nebi'in bu tedavi yolunu yasaklamasının diğer bir sebebi de onların daha hastalık gelmeden önce hastalıktan korunmak maksadıyla kendilerini dağlamayı bir adet haline getirmiş olmalarıydı. Oysa zaruret ol­madan vücudu dağlattırmak mekruhtur.

 

Bir ihtimal uğruna böylesine tehlikeli bir tedavi yolunu göze almanın yanlışlığını açıklamak icap ediyordu. İşte Hz. Nebi'in dağlama ile il­gili olarak getirdiği yasağın bir sebebi de bu idi.

 

Bu mevzuda İbn Kuteybe şöyie diyor:

 

"Bazı hadisler arasında çelişki bulunduğunu iddia eden sapık mezhep sahipleri bu iddialarını ispat için şöyle diyorlar:

 

Siz Rasûlullah'ın, "Hastalığını iyileştirmesi için vücudunu dağlattıran veya (kendisine) okutup üflettiren Allah'a tevekkül etmemiştir"[Ahmed b. Hanbel, IV, 249, 251.] buyurdu­ğunu rivayet ettiniz, sonra da Rasûlullah'ın Es'ad b. Zürâre'yi dağladığını ve; "Sizin tedavi olduğunuz şeylerde bir hayır varsa şüpesiz hacamatçının kan akıtmak için neşterle vücudu yarmasında veya ateşle dağlamasmdadır."[Buharî, tıb] buyurduğunu rivayet ettiniz. Bu ise birinci hadisin hilâfınadır.

 

Cevap: Biz deriz ki, burada herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Her bir hadisin yeri vardır. Oraya konulduğu zaman uyuşmazlık ortadan kalkar. Dağlamak iki çeşittir:

 

Birisi, Acemlerin pek çoğunun yaptığı gibi hastalığa yakalanmamak, has­ta olmamak için sağlam birisini dağlamaktır. Onlar çocuklarını ve gençleri­ni kendilerinde hastalık olmadığı halde dağlarlar. Bu dağlamanın onların (ço­cukların) sıhhatini koruyacağını ve hastalıkları onlardan uzaklaştıracağını zannederler.

 

İşte Rasûlullah'ın (s.a.v.) iptal ettiği ve hakkında, "Dağlanan tevekkül etmemiştir" dediği husus da budur. Çünkü o sıhhatli olduğu halde dağlan­mak ve tabiatını ateşle korkutmakla kendisinden Allah'ın kaderini uzaklaş-tırabileceğini zannetmektedir. Eğer Allah'a tevekkül etmiş olsaydı, O'nun (c.c) kazasından insanı kurtaracak hiçbir şey olmadığını bilirdi ve sıhhatli olduğu halde tedavi olmaz ve hastalıktan kurtulmak için hastalık olmayan yeri dağîamazdı.

 

Diğer dağlamaya gelince; yara iltihaplandığı ve kan akıp kesilmediği zaman yarayı dağlama, karında ve bedende su toplandığı zaman damarların dağlanması da böyledir.

 

İşte Rasûlullah'ın, "Muhakkak onda şifa vardır" dediği dağlama bu­dur. (Resulullah) Es'ad b.Zürâre'yi, boynunda hissettiği bir hastalıktan do­layı dağlamıştır. Bu ise birici gibi değildir. Çünkü hastalığa yakalanınca te­davi olan bir kimseye "tevekkül etmemiştir" denilemez.

 

Halbuki Rasûlullah (s.a.v.) tedavi olunmasını emretmiş ve, "Her hastalı­ğın ilacı vardır"[Buharî, tıb; Ahmed b. Hanbel, I, 377, 413, III, 156, IV, 278.] buyurmuştur. İlaç mutlaka şifa vereceğinden değil, sade­ce bu ilaç ile Allah'ın kendisine afiyet vermesi umularak içilir. Çünkü Alla-hu Teâlâ herşey için bir sebep kılmıştır."[İbn Kuleybe, Hadis Müdafaası, 432-434.]

 

Bu konuda âlimlerce verilen izahlardan şu netice alınır:

 

Dağlamanın yasak olduğu durumlar:

 

1- Dağlamaktan başka tedavi mümkün iken,

 

2- Dağlamak tehlikeli iken,

 

3- Şifayı Allah'dan değil de dağlamaktan beklerken,

 

4- Sağlıklı olduğu halde hastalanmamak için ve bir tedbir mahiyetinde olmak üzere dağlamak.

 

Yukarıdaki maddelerde yazılı durumlarda dağlamak da dağlanmak da yani kişinin kendi nefsini dağlaması veya başkasını dağlaması yasaktır, yani mekruhtur.

 

Hastalıktan kurtulmanın başka çaresi görülmüyorsa zaruret halinde ve son çare olarak dağlama yoluna gidebilir.[Hatiboğlu Haydar, Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, IX, 251-252.]